Bilince Can Suyu Verip Egoyu Soldurmak

Bu gezegende yaşamanın en zor yanının içimizdeki özden uzak dışa dönük olarak varoluşsallığımızı bilmeden yaşamaya çalışmak olduğunu düşünüyorum. Doğuyoruz, yaşıyoruz ama bir yaşam boyu etkisi altında kaldığımız dualitik yapının baş gardiyanı egoyu tanımadan, onun oyunlarını fark edemeden ölüyoruz. Bu sebeple dimağı anlamaya açık olanlar ve en doğru zamanda en doğru yerde olup hakkedişini almaya gelenler için böyle kısa bir yazı yazmak istedim.

Bilinç basitçe farkındalıktır ve bilinçsizlik ise farkındalık eksikliğidir ya da egoyu tanımamaktır.

Yazar, Wayne Dyer bir keresinde ego kelimesini ” Tanrıyı Çıkarmak” Edging God Out (EGO) olarak tanımlamıştı. Tabii ki ‘Tanrı’ ‘diye kastettiği içsel benliğimizdeki tanrısallığımızdı.

Eckhart Tolle, egoyu düşüncesel bir form ya da dış nesneler aracılığıyla kendini ve hayatı anlamdırma olarak tanımlar. Basitçe söylemek gerekirse ego, kim olduğumuzu düşüncelerimizle, etrafımızdaki şeylerle ve yaşamdaki algılanan etiketlerle tanımlamaktır.

Egoyu aşmayı öğrenmek, bilinçli olmanın ilk adımıdır ve genellikle içsel ya da dışsal bir tür krizle başlar. Genellikle bu kriz, “Bu hayatta ne yapıyorum?” “Amacım ne?” “Hayatımın anlamı nedir?” “Yaptığım şeyi neden yapıyorum?” gibi sorularla belirir. Bu tür düşünceler gerçek bilince açılan kapılardır çünkü aniden, küçük bir parçanız daha derin bir şeyi, ara ara egonun esaretinden çıkarak sorgulamaya başlar.

Eğer bu düşünceler üzerine fazlaca kafa yorulursa, aniden ortaya çıkan bu sorular umutsuz, depresif ya da motivasyonsuz hissetmenize neden olacak olan varoluşsal bir krize yol açar. Bu durumda, hayal kırıklığınızın kaynağını tam olarak belirleyemeyebilirsiniz, ancak derinlerde bir şeylerin sizi artık olanı olduğu gibi kabullenmeme ile ilgili cesaretlendirdiğini hissedebilirsiniz.

Bu aşamada olanlardan bazıları psikoterapiye gidip yardım isteyecek, düşüncelerini kavanoza kapatacak ya da duygularını “asla cevaplanamayacak aptalca düşünceler” olarak bastıracaktır. Bazıları ise onları aşabilmek için sezgilerinin rehberliğinde araştırmaya-okumaya başlayarak kendi içsel yolculuğuna çıkacaktır.

Bu duyguları aşmak, bilincin ilk filizlenmesidir, egonun körü körüne ördüğü koruma duvarlarının dışındaki ilk temiz nefestir.

Bu durumu aştığınızda ödülünüz bir tek şey değildir, bütüncüldür. Birdenbire yaptığınız her şeyin arkasındaki anlamı görmeye başlarsınız. İlk kez sadece kendiniz için değil, insanlık ve dünyanın da içinde olduğu büyük bir amaç için içgüdüsel bir arzu duyarsınız. Herkesin birbiri için burada olduğunu ve başkalarına gerçekten yardım ederek, kalbinin derinliklerinde o tatmin duygusunu hissedebileceğiniz anlayışını benimsersiniz.

Hayat amacınız birdenbire netleşir. Onun sadece tonlarca para kazanmak ve üremek için değil de, sevmek ve bilinçli olmayı deneyimlemek olduğunu farkına varırsınız. Evrenin kişisel kazançlar için değil tüm ruhların iyiliği için var olduğunun anlarsınız.

Bu düşüncelerle bağlantı kurmaya başladığınızda, aniden hayatınızın kontrolünün sizde olduğunu fark edersiniz. Düşüncelerinizin gerçekliğinizi yarattığı düşüncesi hayatınızın ortasına bomba gibi düşer. Etiketlerin sadece bir yanılsama olduğunun anlarsınız.  Eşyalara, nesnelere ve insanlara olan bağlılığınızı kaybeder ve her şeyin ve herkesin eşit olduğunu görmeye başlarsınız. 

O meşhur soru, “Hayatın anlamı nedir?” birden cevaplanır. Hayatın anlamı aslında sizi çepe çevre saran enerjetik alanınızdadır. Siz hazır olduğunuzda orada açacak bir bilinç tohumu ile çiçek açıp hayatınızı tekamül yolunuzda giderken güzelleştirecektir.

Hayatın anlamsızlığı, insanı kendi bireysel anlamını bulmaya zorlar. Çocuklar hayata saf bir merak duygusuyla ve en basit şeylerden bile tam bir neşe duyma kapasitesiyle başlarız; ama yaşlandıkça, ölüm ve yozlaşma bilinci bilincimizi etkilemeye başlar. Yaşama sevincini, idealizmi ve ölümsüzlük varsayımlarını ustaca aşındırır.

Bir çocuk olgunlaştıkça, etrafındaki her yerde ölüm ve acı görür ve böylece insanın nihai iyiliğine olan inancını kaybetmeye başlar. Ancak, eğer makul ölçüde güçlüyse – ve şanslıysa – ruhun bu alacakaranlığından hayatın özünü farkına varıp yeniden doğuşla çıkabilir. Hayatın anlamsızlığını fark etse de yeni bir amaç ve pozitif duygular oluşturabilir. Doğduğu andaki aynı saf merak duygusunu yeniden yakalayamayabilir, ancak çok daha kalıcı ve sürdürülebilir bu durumu şekillendirebilir. 

Geçenlerde ,instagram story ‘de ”Evren dost canlısı mıdır yoksa düşmanca mıdır? ” diye bir soru sormuştum. Aslında bence doğru tanımlama evrenin düşmanca olması değil, kayıtsız olmasıdır; ama eğer bu kayıtsızlıkla yüzleşebilir ve yaşamın zorluklarını ölümün sınırları içinde kabul edebilirsek bir insan olarak varlığımızın gerçek anlamını ve tatmini yakalayabiliriz.

Kayıtsız kelimesine takılanlarınız varsa küçük bir açıklama ile yazıyı bitirmek istiyorum. Buradaki kayıtsızlık evrenin yaşamın sorumluluğunu bize vermiş olmasıdır. Onun görevi, ruhun bu seferki deneyimleri için doğru koordinatlarda olmasını ve içindeki ilahi sistem yardımı ile doğru eşleşmelerle karşılaşmasını sağlamaktır. Bundan sonraki süreç ruhun beden ile birlikte varoluşunu ve gücünü anlayıp amacını gerçekleştirmek için mücadele içinde girme süreci olacaktır.

Umarım yazım yolunuza ışık olur.

Sevgilerimle

Nihal

nihal altunsüzer
Yazar Hakkında

1978 Adana doğumlu, evli ve 2 çocuklu biriyim. 2022’de ailemle Amerika’ya taşındık. Çukurova Üniversitesi’nden mezun oldum, 16 yıl yöneticilik yaptım. Profesyonel yaşam ve öğrenci koçuyum. 2022’de aile içi iletişim kitabımı yayımladım. Çalışmalarımı ve eğitimlerimi online sürdürüyorum.

“Bilince Can Suyu Verip Egoyu Soldurmak” üzerine 4 yorum

  1. Anlatmak istediğiniz konuyu çok güzel aktarmışsınız. Elinize sağlık.
    Verdiğiniz bilgi ve mesajlar ile bize de ruhsal yükseliş konusunda yol gösterici oluyorsunuz. ????????

    Cevapla

Yorum yapın