Yüz Maymun Fenomeni Bilimsel bir Gerçek mi ?

Yüz Maymun Etkisi Nedir? 

Fikirlerin ya da davranışların, birkaç kişiden çok daha geniş bir popülasyona nasıl yayıldığını açıklayan varsayımsal bir olgudur. Yüz maymun etkisi, temel olarak, izole bir topluluktaki bireylerin kritik sayıya ulaştığında, fikirlerin inanılmaz derecede popüler hale gelmesinin kaçınılmaz hale geldiği bir eşikten bahsetmektedir.

Bu fikir, ilk olarak 50’li yıllarda Japon maymunları üzerinde yapılan ve tatlı patatesleri yıkama davranışının beklenmedik bir şekilde daha büyük bir grup arasında yayıldığı küçük bir araştırmadan doğdu. Bu tamamen tesadüfi bir bulguydu – çalışma başka bir şeye odaklanmıştı. 

Maymun çalışmasındaki Japon bilim adamlarının bu konuda bir çalışma sonucu yayınlamadığını belirtmekte fayda var. Bu sonucu yazan başka biriydi. Japon primatologların bulgularını analiz eden ve yayınlayan Güney Afrikalı biyolog Lyall Watson’dı. Watson, bu sayıyı keyfi yüz olarak belirledi. İddiası, tatlı patates yıkamanın maymunlar arasında kritik sayıya ulaştığında daha büyük gruba yayıldığıydı.

Watson, Macaca fuscata maymununa odaklanan 30 yıllık araştırma projesini en çok satan kitabı Lifetide: a Biology of the Unknown’da anlattı.

Bu kitapta, adaları saran ve maymunların iletişim kurabileceği bir tür morfogenetik yapı ya da alan olması gerektiği sonucuna vardığını anlattı. Ama bilim adamları, bu araştırmanın kalitesi hakkında şüphelerini dile getirerek, sonucu bilim dışı olarak nitelendirdi. Böylece, alışılmışın dışında Watson’ın çalışmalarına bilim camiasından çok mistisizm camiasından daha fazla destek geldi.

80’lerde ise , yüzüncü maymun terimi, Ken Keyes, Jr. tarafından nükleer enerjinin tehlikelerine karşı uyarıda bulunan Yüzüncü Maymun adlı bir kitapta daha da popüler hale getirildi . Yine yazar, orijinal çalışmanın esaslı doğrulamasını sağlayamadı ve orijinal çalışmanın gerçekleştiği iddia edilen yere yakın adalara yayılan davranış hakkında ileri sürdüğü ek iddiaları destekleyemedi.

Yüz Maymun Etkisi Doğru mu?

Peki hikayelerden herhangi biri doğru mu?  50’li yıllarda maymunları üzerinde yapılan bu araştırmada yüzüncü maymun etkisi mi bulundu?

Evet (hikayenin bir kısmı doğru) ve hayır (yüzüncü maymun etkisi bulunamadı).

50’li yıllarda Japon araştırmacılar tarafından maymunlar üzerinde yürütülen çalışmada , ilk önce yalnız bir maymunun tatlı patateslerini yıkadığı gözlemlendi ve daha sonra diğer maymunlar da bunu yapmaya başladı. Ancak yüzüncü maymun etkisi gözlenmedi. Davranışın yayılması, yalnızca davranışı öğrenen kritik bir kitle ya da maymun sayısıyla ilgili görünmüyordu. Bunun yerine aşağıdaki bulgular gözlemlendi:

  1. Genç maymunlar akranlarına ve yakın aile üyelerine öğretti. Bu maymunlar da davranışı kendi akranlarına ve yakın aile üyelerine öğretecekti.
  2. Yaşları çok ileri olan maymunlar, akranları ve çevresi onlara öğretmeye çalışsa da bu davranışı benimsemedi.
  3. Halihazırda davranışı yapan maymunların çocukları, otomatik olarak onu taklit etti ve bunu yapmaları için açıkça öğretilmelerine gerek kalmadı.
  4. Tatlı patatesleri yıkayan ilk maymun, buğday yıkamayı denedi. Temel olarak, bu tek maymun, yenilikçi rolünü benimsedi ve devam ettirdi.

Her halükarda, üyeler arasındaki sosyal ilişkiler, yaş unsuru anahtar göstergeler olarak görünüyordu. Ama Davranışın çoğalmasından sorumlu özel bir matematiksel sayı yoktu.

Şimdi isterseniz ben kendi yorumumu ekleyeyim;

“Yüz Maymun Fenomeninin” kolektif bilinç konusunu güçlendirdiğine katılmıyorum. C.G. Jungcu bir Kendini Gerçekleştirme Koçu olarak kolektif bilince kesinlikle inanıyorum. Ayrıca, Jung’un “kolektif bilinçdışına” yani bireysel bilince ek olarak, “tüm bireylerde aynı olan kolektif, evrensel ve kişisel olmayan bir doğaya sahip ikinci bir psişik sistem var, kalıtsal olan bir bilinç var ”düşüncesine de katılıyorum. Ama bu çalışmanın bunu desteklediğine inanmakta zorluk çekiyorum. Hatta, çalışmanın insanın kendi öz gücü fikrinin tümüne ihanet olduğuna inanıyorum. Çünkü bu varsayımda, kendinden sorumlu biri olarak birey ortadan kalkıyor; Güçlendirilen şey ise artık kişinin inançlarının ahlaki gücü değil, onları paylaşan insanların sayısı oluyır. Sihirli sayıya ulaşıldığında merak, bilim, sanat, eleştiri, şüphe ve bütünü bozan diğer tüm faaliyetler daha da güçleniyor. Yani bu durum pozitifte olabilir negatifte her iki durum için de bu varsayımın geçerli olma ihtimali bulunuyor. Böylece bireylerin artık böyle bir kolektif içinde kendi dünya görüşlerini geliştirme zorunlulukları kalmıyor ve bu onlara etrafındakilerden hazır olarak geliyor.

Bu varsayımla, düşüncelerimizi geliştirmeye ve onları ifade etmeye de teşvik edilmiyoruz, çünkü sihirli 100 sayısı gibi kitle sayılarına ulaşınca nasılsa değişecekler. Bu, bizi kapasitelerimizin tam gelişimine doğru iten dönüşümsel bir efsane değil, bizi kelimenin tam anlamıyla “Büyük Güçlerin Nöromarketing” hilelerinin insafına kalmış bir sürüden başka bir şeye indirgemeyen bir varsayımdır.

Özetle; çalışmanın bilimsel alt yapısı ispatlanamamıştır. Ama yine de güzellik ve pozitif düşünce yapısını yaymak için umut vedaden bir hali vardır. Bu nedenle zaten tüm kişisel gelişimcilerin ağzına pelesenk olmuştur. İstedim ki gerçeğe benimle beraber bakın çünkü her yerde duyduğumuz bu fenomen aslında kimse tarafından gerçekten doğru mu diye araştırılmadan paylaşılmaktaydı. (Çalışmanın orjinal dökümanı ben de mevcut isteyenlerle memnuniyetle paylaşırım.)

Bilgi çağının sular seller gibi çağladığı bu günlerde doğru bilgiyi sadece duymak ve okumak yetmiyor. Bunun peşine düşmek ve gerekirse Sherlock gibi izini sürmek de gerekiyor. İşte bu yazımda hepimiz için bunu yaptım. En yüksek hayrımıza olsun.

Sevgiler

nihal altunsüzer
Yazar Hakkında

1978 Adana doğumlu, evli ve 2 çocuklu biriyim. 2022’de ailemle Amerika’ya taşındık. Çukurova Üniversitesi’nden mezun oldum, 16 yıl yöneticilik yaptım. Profesyonel yaşam ve öğrenci koçuyum. 2022’de aile içi iletişim kitabımı yayımladım. Çalışmalarımı ve eğitimlerimi online sürdürüyorum.

Yorum yapın