Ağaçlar, tarih boyunca insanlık için çok şey ifade etmiştir. Tüm halklar için ortak tema, insanlığın cehalettten bilince ruhsal yolculuğudur. Toprağın derinliklerine uzanan kökleri, göğe uzanan kolları ve aradaki boşluğu birbirine bağlayan gövdeleriyle ağaçlar, cennet ve yeryüzü arasında aracılık ederek, ruhun dünyada yolculuğunun hem kutsal hem de dünyevi yönlerini sembolize eder. Birçok kültür, ağaçların kozmosu destekleyen ve dengede tutan Eksen Mundi yani Dünya Ekseni olduğu inancını paylaşır.
Ağaçlarla ilgili diğer önemli bir tema merkeziliktir. Burada iki önemli sembol karşımıza çıkar ; Hayat Ağacı ve Bilgi Ağacı sembolleri. Hayat Ağacı merkezdedir ve yenilenmeyi, ilkellikten mükemmellik durumuna dönüşü ifade eder. Bilgi Ağacı ise dualisttir ve insanlığın cennetten düşüşüyle ilişkilidir.
Dinlere bakacak olursak, İslamiyette, Hz. Muhammed (s. a. v) ağaçlara çok önem vermiştir. Bir hadisinde; “Kıyamet koparken bile elinizde bir fidan varsa onu dikiniz” demiştir. Ayrıca, bir başka hadisinde de bir Müslümanın diktiği ağaçtan yenen şeylerin hepsinin kıyamete kadar sadaka olacağını söylemiştir.
Kur-an’da ise 3 ağacın ismi geçmektedir. Sidre diye bir ağaçtan bahsedilir; bu ağaç ile ilgili çeşitli yorumlar vardır. Bir kısım alim bir çeşit Arap kirazı ya da Trabzon hurması ağacı gibi bir ağaç olduğunu söyler. Diğer bir grupta Peygamberimiz miraca çıkarken Cebrail (as) yanında durduğu ve görüştüğü ağaç (sidretü‟l-müntehâ) olarak anlatır.
İkinci bahsedişte zeytin ve incir ağaçlarını beraber kullanır. Buradaki mahiyet ise beslenmeye yarayan iki ağaca vurgu yapılmasıdır. Ayrıca ne doğuda ne batıda olmayan zeytin ağacı metaforu ile benzersizliğe atıfta bulunulduğu anlatılmaktadır.
Son olarak da cehennemin derinliklerinde bulunan zakkum ağacından bahsedilir. Onun ateşin içinde büyüyen bir ağaçtan ziyade inkârcılara karşı çetin bir ceza olarak cehennemin orta yerinde bulunan ve onlara orada yedirilecek olan yemeğin olduğu hâli olabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Arap bölgesinde zakkum ağacı yoktur bu nedenle zakkum kelimesinin kötü, acı ve mideyi şişiren yiyecekleri tasvir için kullanılmış olacağı da söylenmektedir.
Budizmde ise Buda Kutsal Merkez olarak özü temsil eden Bo Ağacından bahsetmiş ve onun tüm ağaç tasvirlerindeki dualite sembolünün tersine tüm dualitelerin üstesinden gelinen aydınlanmış bir Bilgeliğe yani Büyük Uyanış potansiyelimizi temsil ettiğini söylemiştir.
Benzer şekilde, Yahudilikte Kabala’nın Sefirot Ağacı, ikiliği temsil eden bir sağ ve sol sütuna ve diğerlerini dengeleyen ve birliği yeniden sağlayan bir orta sütuna sahiptir.
İskandinav mitolojisinde Yggdrasil ya da dişbudak Hayat Ağacı’dır. Yunan mitolojisinde Athena’nın zeytin ağacı zihinsel gücün ve bilgeliğin entelektüel yaşamını simgeler. Şamanistik huş ağacı, yedi gezegeni ve cenneti temsil eden yedi dalı olan Hayat Ağacı’dır. Ve tabi ki, Hristiyanlıkta da İsa da bir ağaçta çarmıha gerilerek hayatını kaybeder.
Kollektif bilincin varlığından bahseden C.G Jung tasviri üzerinden bakacak olursak, ağaçta anneye, ruhsal ve entelektüel gelişime, ölüm ve yeniden doğuşa sembolik bir gönderme vardır. Ayrıca ağaçların meyvesi, gölgesi ve koruyucu doğasının onları kadınsı ya da annelik sembolleri olarak görmelerine neden olur.
Ruhsal yolculuk bir ağaçta başlar ve biter. Bu dünyadaki ilk dönemimizi içinde geçirdiğimiz rahmin bir sembolü olarak ağaç (plesanta yani eş) bilinçsiz yanımızı da temsil eder. Daha sonra, bütünleşme ve özgün olma zorluğuyla karşılaştığımızda, ruhsal gelişimin, yeniden doğuşun, eril ve dişil dengenin bir sembolü haline gelir.
Sonuç olarak, ağaç sembolü, geçici madde dünyasını ve yaşam yolculuğunun tamamlanmasından sonra yeniden kazanılan evrensel cennet mitini birleştiren evrensel bir arketip olarak görülür. Çünkü ağaç üç dünyada da var olur: dünyevi, yeraltı dünyası ve dalları yaratıcının alanı olan sonsuz göklere uzanır.
Bu nedenle her orman yangınında içimiz sızlar. Yüzyıllardır oluşan ve hala devam eden kolektif bilinçten aldığımız bilgilerle bilinçaltımızdaki tüm bu kodlar aktif olur. Ağaçlar yaşamın özüdür ve yaşamı temsil eder. Onların bu şekilde yok olması da varoluşsal gücümüz zayıflıyormuş hissi yaratır. Aslında bu doğrudur ama burada içimizi rahatlatacak ve gücümüzü bize geri verecek çok önemli bir konu vardır. Dünyada var olan her afetin, felaketin ya da enerji çıkışının Dünya Ana’nın kendini ifade şekli olduğudur. O, her zaman kendini yenilemiştir ve yine yeniden yeşerecektir. Bizim yapmamız gereken onun bu dönüşümüne alan tutmaktır. Hangisine inanıyorsanız; ister enerjisel anlamda meditasyon ve enerji çalışmaları ile, isterse de fiziksel anlamda ağaç dikme ve toprağı işleme faaliyetleri ile…
Her anlamda da bizim fiziksel gücümüz köklendiğimiz Dünya Ana’dan gelmektedir, ruhsal gücümüzde özümüzden yani kaynak yaratıcıdan. Hem fiziksel hem de ruhsal gücmüzü kullanıp bütüne fayda sağlamanın en doğru yöntem olduğunu düşünenlerdenim. Umarım her nasıl olursa olsun bizi bağrına basan Dünya Ana ile bir gün uyumlu yaşamayı başarabiliriz.
Son yangında yok olmuş tüm ağaçların ruhlarına; Varlığınız ile tekâmülünüzü gerçekleştirdiniz. Bu Dünyadaki varoluşunuz için şükranlarımızı sunuyoruz. Sonraki yolculuğunuzda yolunuz ışık ve sevgi olsun.
Sonsuz Sevgilerimle
Nihal