Yakalanması Zor Gölge; Benliğin Gölgesi!

Yazıma tanımlarla başlayacağım lakin çok soyut bir kavram ve önce bir netliğe ihtiyacı var. Ama hiç merak etmeyin yazının sonunda dumanı üstünde tüten taptaze bir örnek olayla konuyu çerçeveleyeceğiz. Bu nedenle sonuna kadar okumayı unutmayın 🙂

Hadi o zaman başlayalım

Gölge Nedir?

Gölge, kendimiz hakkında göremediğimiz ve bilemediğimiz her şey, özellikle de kişiliğimizi tanımlayan psikolojik bir terimdir. 

Kendi içimizde göremediğimiz her şey bilinçaltına atılır ve gölgemizin bir parçası haline gelir.

Gölge; öfke, kıskançlık, açgözlülük, bencillik, arzu ve güç arayışı gibi olumsuz duyguları ve dürtüleri içerebilir. Ancak zeka, cesaret ve nezaket gibi olumlu nitelikleri de içerebilir.

Kendimiz hakkında inkar ettiğimiz her şey; bayağı, kötü ya da kabul edilemez olarak algıladığımız her şey, gölgemizin bir parçası haline gelir.

Egolarımız belirli nitelikleri reddetmeyi ve onları basitçe “halı altına süpürmeyi” öğrenir. Görünmez bir kutu metaforunu kullanacak olursak, çocuk, tüm bu istenmeyen parçaları bu görünmez bir kutuya koyar ve onu yetişkinliğe kadar yatağının altında saklar.

Kendimiz hakkında seçtiğimiz bilinçli tutumla uyuşmayan her şey bu “karanlık tarafa” itilir. Ve daha sonra gölge çalışması yaptığınızda (çok yakında! ) göreceğniz gibi, uyuşmayan bir hayli nitelik ve özellik vardır.

Zorluk, bilinçli zihnimizin bize kendimizi zaten bildiğimizi söylemesidir. Yani, zihinlerimiz gölgenin varlığını inkar etme eğilimindedir. Yine de, pek çok çalışma aksini önermekte ve göstermektedir.

Sinir bilimine göre davranışlarımızın %90’ından fazlası bilinçsizdir. Bazı kaynaklar ise bunun %99 olduğunu öne sürmektedir.

Buzdağı metaforunu daha önce duymuşsunuzdur. Gölge ve insan davranışı bağlamında bu metafor da çok doğrudur. Suyun üstünde olanın bilincindeyiz ancak altında olanın farkında değiliz. Olan bitenin çoğu, gerçekten bilinçli farkındalığımızın dışında gerçekleşir. Ve özdeşleştiğimiz ve bildiğimiz şey suyun üstünde olanın sadece küçük bir kısmıdır.

Bilinçli zihnimizle kişiliğimizin her yönünü bildiğimizi düşünürüz. Kendimizi nasıl tanımladığımızın gerçekte kim olduğumuz olduğunu düşünürüz.  Ancak gerçekte, gölge benliğimizi keşfetmeden önce gerçek kişiliğimizin yalnızca küçük bir yüzdesini biliriz. 

Gölge, şu anda göremediğimiz ve kendimiz hakkında bilmediğimiz her şeydir dedik. Aynı zamanda gölge, bizim bir parçamız olan ancak henüz farkında olmadığımız düşünceler, tutumlar, dürtüler, duygular, motivasyonlar ve davranışların bir koleksiyonudur. Yani kişiliğimizle ilgili bu bilgiyi reddetmişiz ya da ondan uzaklaşmışız.

Gölgemizi tanımanın zorluğu, bu yolculuğa başladığımızda kendi kimliğimizi çoktan oluşturmuş olmamızdır. Ego olarak adlandırılan bu öz-kimlik, bu kimliği korumak için tasarlanmış bir dizi savunma mekanizmasına sahiptir. Ve gölgeyi keşfetmek demek bu yerleşik öz kimliği temellerine kadar sorgulamak demektir.

Dolayısıyla gölgenizi bütünleştirme yolculuğunu kolaylaştırmak için, bu savunma mekanizmalarının doğasını ve gölgemizle yüzleşmeye neden direndiğimizi öğrenmemiz faydalı olacaktır.

Bireysel Gölge Nasıl Oluşur?

Gölgenin bireysel düzeyde nasıl oluştuğuna hızlıca bir bakalım.

Her çocuk açık bir kap ya da enerjik bir sünger gibidir.  Çocuk çevresindeki duygusal enerjileri, tutumları ve davranış kalıplarını içine alır ve emer. Ve her çocuk nezaket, sevgi ve cömertliği bilir ama öfkeyi, bencilliği, rekabeti ve açgözlülüğü de farkeder, dolayısıyla da kaydeder.

Sonuç olarak, gölgelerimiz büyük ölçüde ebeveynlerimiz tarafından yaratılır, tıpkı onlarınkilerin de kendi ebeveynleri tarafından yaratıldığı gibi. Ve ebeveynlerimiz, genel olarak, gölgelerinin farkında olmadıkları için, neler olup bittiğini bilmeden bizim gölgelerimizin de oluşmasına sebep olurlar.

Çoğu insan davranışların kelimeler aracılığıyla öğrenildiğine inanır; neyin doğru neyin yanlış olduğunu bize söylenenlere göre öğrendiğimize… Ancak bu doğru değil. Gerçek şu ki, biz esas olarak davranışları gözlemleyerek öğreniyoruz.

Bir diğer önemli konu da çocukken hayatta kalmak için ebeveynlerimize bağımlıyızdır. Ve bu yüzden onların onayını bekleriz.

Onaylama mimik ve tavırlarI sayesinde, bazı tutum ve ifadelerin kabul edildiğini, bazılarının ise kabul edilmediğini hızla öğreniriz. 

Ve zamanla, kendimizin kabul edilmeyen yönlerini kişisel gölgemize itmeye başlarız. Çünkü aksi takdirde onay alamayız.

Temel olarak, beynimiz geliştikçe gölge de gelişir. Ve erken yetişkinliğe kadar, kişisel gölgemizden ayrılmış bilinçli kişiliğimizi oluşturmuş oluruz.

Ve yetişkin hayatımızın büyük bir kısmını gölgelerimizden kaçarak geçiririz, ta ki neler olup bittiğini incelemeye başlayana kadar; bu da hep bahsettiğim gölge çalışmasıyla olur.

Peki, gölgenin bireysel açıdan nasıl oluştuğuna baktık, şimdi de toplumsal ve kültürel unsurların etkisiyle nasıl oluştuğuna kısaca bakalım.

Toplumsal ve Kültürel Gölge Nasıl Oluşur?

Kişisel gölgeye bir katkı da büyük ölçüde “uygarlaşma süreci” adı verilen süreçle olur.

Bu uygarlaşma süreci, doğduğumuz topluma ve kültüre “uyum sağlamamıza” yardımcı olur.  Toplumun kabul edilebilir ve kabul edilemez davranışlar hakkında söylenmemiş kuralları vardır.

Örneğin, genel olarak toplum içinde bağırmak ya da birine vurmak kabul edilemezdir. Birine gidip “Senden döveceğim! Sana gününü göstereceğim!” demek kabul edilemezdir. Bunun İsveç’teki Danımarka’daki durumuna bakın sonra gelin hayat mücadelesi ile kelle koltukta yaşayan az gelişmiş bir ülkenin sokaklarındaki durumuna bakın. Bir yerde kabul edilemez, bir yerde normal hatta hayatta kalma ile ilişkili bir güç göstergesi.

Uygarlaşma süreci, karmaşık bir sistemde yaşayan büyük bir insan grubunun bir şekilde düzenli kalmasına yardımcı olması bakımından önemlidir. Ancak bu uygarlaşma süreci aynı zamanda psikolojik gelişimimize büyük bir maliyet getirme eğilimindedir.

Sosyal normlara uyum sağlamak bizi inanılmaz derecede sahte ve samimiyetsiz yapma eğilimindedir , çünkü medeni hale geldiğimizde çoğunlukla içgüdülerimizden ve gerçek duygularımızdan uzaklaşırız. Ve en kötüsü, çoğu zaman bu kopukluğun farkında bile olmayız!

Gölgemizle bütünleşerek doğallığımızı, özgünlüğümüzü, kendiliğindenliğimizi ve içgüdüsel yapımızı yeniden keşfetmeye başlayabiliriz.Evet kimsenin canın malına kastetmeyiz. Ama kabuk görmek için de hakkımızı aramaktan vazgeçmeyiz.

Aslında bu, Joseph Campbell’ın Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabında vurguladığı sürecin ta kendisidir . Her kadim kültür ve geleneğin, bir yolculuğa çıkan bir birey, kahraman hakkında bir hikayesi olduğunu bulmuştur. Yolculuk sıradan dünyada başlar.  Ancak kahraman kısa süre sonra özel bir dünyaya adım atar.

Sıradan dünya, uygarlaşma süreciyle geleneksel dünyadır. Özel dünya, Carl Jung’un bireyleşme (kendilik) dediği şeye giden yoldur . 

Bu yol, bireyin geleneksel dünyadan ayrılıp, geleneksel kuralların mutlaka geçerli olmadığı özel bir dünyaya adım atmasını gerektirir.

Geleneksel yol açık ve belirgindir. Sadece işaretleri ve diğer insanların ne yaptığını takip edersiniz.

Yolsuz Yol
Yolsuz Yol

Yeni yol çok daha az belirgindir. Bazen yol açıktır, ancak nadiren işaretlenmiştir ve yol tarifi soracak insanlar yoktur.  Campbell buna “yolsuz yol” adını vermiştir.

Ve bu nedenle çoğu insan varsayılan olarak geleneksel yolda kalır.

İşte bu yol KENDİLİĞE giden yoldur. Bu yolun anahtarı ise gölgelerinizi keşfetmek ve onları kabul etmektir.

Son dakika eklentisi ;

Aslında bu yazıyı yazdım, sabah paylaşırım diye bekletiyordum. Böyle düz bol tanımlı bir yazı olarak paylaşacaktım.Tam buna karar vermiştim ki aynı günün akşamı bir olay yaşadım ve bunu da taze taze örnek olay olarak sizinle paylaşmak istedim. Dahil olduğum bir grupta bana göre gereksiz tavırlarda bulunan biri vardı. Yani çok olgun olmayan içindeki çocuğu sana sormadan ortalığa salan biriydi.O çocuk başkalarını rahatsız eder mi? Dahası bunu yapmak için bu kişilerle yeterli samimiyeti var mı ?bunları hiç düşünmeden. Sınırlarımı hem de aynı yerden tekrar tekrar aşındırdığını düşündüğüm bir anda duruma müdahale ettim ve rahatsız olduğumu tekrar edilmezse memnun olacağımı yazdım. Aksi takdirde gruptan çıkıp onları kendi şartları ile bırakabileceğimi söyledim. Bu konu, birbirini tanıyan diğer grup sakinleri tarafından abartıldı ve iş birliği yapılıp bana karşı tabiri caizse cephe alındı. Böyle olunca da bir yere varamayacağımı düşünüp gruptan ayrıldım ve benim için konu kapandı. Ta ki buraya yazmak için tekrar açana kadar 🙂

Şimdi gelin bunu analiz edelim. İlk bölümde bahsettiğim gibi savunma mekanızması neydi? Uyumlu ol,ses çıkarmaydı.Bunu belki hepimiz yaşadık. Gençlik yıllarımızda gruptan dışlanmamak ve onay görmek adına sesimizi çıkarmadık.Bu tip davranışları fark ederdik ama sineye çekerdik. Ama içimiz içimizi de yerdi. Ne yaptığımızdan ne de bulunduğumuzdan zevk alırdık. Peki ben ne yaptım.Savunma mekanızmasını yıktım. Kimseyi kırmadan, kendi değerlerime sahip çıkarak tepkimi verdim.

Sonra da kendime şu soruları sordum:

Pişman mıyım? Hayır

Nihal ile örtüşmeyen bir tutumda mıydım? Hayır

Hayatımdan ne alıp götürür bu olay? Hiçbir şey

İşte içiniz bu şekilde rahatsa gölgenizi gün yüzüne çıkardınız demektir. Çünkü gölge tarafınız bunu yapmak ister, gün ışığındaki görünen yanınız bu tutumu bastırır, yani sineye çeker.

Peki bunun egonu yönlendirmesi mi yoksa gölge yanın ışığa kavuşması mı olduğunu nasıl anlarız?

İlk olarak ego sizi gölgeden uzaklaştırır. Onay ve takdir için sus der.

İçinizde eğer pişmanlık ‘ Ah bunu nasıl yaptım? Ah bunu nasıl söyledim’ varsa burada da egonun etkisinde kalmışsınız diyebiliriz.

Ayrıca ego haklıyım konusuna çok takılır. Haklı-haksız konusu çok kafanızda dönüyorsa bu da yine egonun yönlendirmelerinden biri olduğunun göstergesi olabilir.

Özetle konuya üzerinde dumanı tüten bu örnek olayla bitirmek istedim. Umarım konu daha da pekişmiştir. Sorularınız ve yorumlarınız için lütfen iletişime geçin. Ben ve gölgem merakla bekliyoruz 🙂

Hadi o zaman gölgelerimizi ışığa kavuşturmaya …

Sonsuz Sevgilerimle

Nihal

nihal altunsüzer
Yazar Hakkında

1978 Adana doğumlu, evli ve 2 çocuklu biriyim. 2022’de ailemle Amerika’ya taşındık. Çukurova Üniversitesi’nden mezun oldum, 16 yıl yöneticilik yaptım. Profesyonel yaşam ve öğrenci koçuyum. 2022’de aile içi iletişim kitabımı yayımladım. Çalışmalarımı ve eğitimlerimi online sürdürüyorum.

Yorum yapın